Doktorlar Nasıl Ölür: Başkalarına Yol Göstermek
Bu çok sık konuşulan bir konu değildir ama doktorlar da ölüyor. Ve onlar bizim gibi ölmüyorlar. Onlar hakkında alışılmadık olan şey, ne kadar çok tedavi gördükleri değil, ne kadar az tedavi gördükleridir. Başkalarının ölümlerini savuşturmak için harcadıkları tüm zamanlara rağmen, ölümle karşılaştıklarında oldukça sakin olma eğilimindedirler. Ne olacağını tam olarak biliyorlar, seçenekleri biliyorlar ve genel olarak istedikleri her türlü tıbbi bakıma erişimleri var. Ama sakince gitmeyi tercih ediyorlar.
Hayatın son anlarında alınan kararlar hepimizin hayatına dokunan bir konu olmasına rağmen, sağlık hizmetlerinin en duygusal ve zorlu yönlerinden biri olarak kalmaya devam ediyor. Tıbbi teknolojinin yaşamı uzatma konusunda muhteşem olanaklar sunabildiği bir dünyada, son anlarını çevreleyen seçimler ve kararlar üzerine düşünmek önemlidir. 2011 yılında Ken Murray tarafından yazılan bir makale ve 2016 yılında Emily Wilson tarafından Harvard Medical‘de yazılan bir makale, doktorların kendilerinin son anlarını nasıl ele aldıkları konusunda benzersiz bir bakış açısı sunuyor.
Elbette doktorlar ölmek istemiyor; yaşamak istiyorlar. Ama modern tıbbın sınırlarını bilecek kadar bilgi sahibiler. Ve ölüm hakkında, tüm insanların en çok korktuğu şeyi bilecek kadar bilgi sahibiler: acı içinde ölmek ve yalnız ölmek. Bunu aileleriyle konuşuyorlar. Zamanı geldiğinde, dünyadaki son anlarında, birinin onları CPR ile hayata döndürmek için kaburgalarını kırmasına tanık olmaktansa (CPR yapılırsa olan budur), aileleriyle, evlerinde huzur içinde gitmeyi tercih ediyorlar.
2011 yılında Dr. Ken Murray, “How Doctors Die /Doktorlar Nasıl Ölür” adlı bir makale yazdı. Tıp kariyerinden anekdotlar ve gözlemler paylaşarak, doktorların kendi son anlarında farklı bir yol seçtiklerini sık sık vurguladı. Dr. Murray, modern tıbbın sınırlarını ve anlamsız müdahalelerde yaşanabilecek acıyı yakından bildikleri için, doktorların son anlarında daha az agresif tedavileri tercih ettiğini ve rahatlık ile insanlık onurunu önceliklendirdiklerini gösterdi.
Dr. Murray’nin makalesinden çıkarılması gereken önemli bir nokta, iletişim ve ileri yaşam planlamasının önemidir. Doktorlar ve aileleri, son anlarında alacakları sağlık hizmetleri konusunda açıkça görüşürler ve tercihlerini açıklarlar. Bu proaktif yaklaşım, istedikleri değerler ve dileklerle örtüşmeyebilecek gereksiz ve acılı müdahalelerden kaçınmalarını sağlar.
2016 yılında, Harvard Tıp Fakültesi araştırmacıları tarafından yönetilen bir çalışma, doktorların son anlarında nasıl kararlar aldıklarını daha ayrıntılı olarak inceledi. Bu çalışma, Dr. Murray’nin gözlemlerini doğrulayarak, doktorların son altı ay içinde genel nüfusa göre daha az yoğun tedavilere maruz kaldığını gösterdi. Bulgular, doktorların hastaneye yatmaktan, cerrahi müdahalelerden ve yoğun bakım ünitesine yatışlardan kaçınmaya daha eğilimli olduğunu göstermektedir.
Peki, doktorlar neden böyle bir yol seçerler?
Makaleler, birkaç nedeni öne sürmektedir. Doktorlar, yoğun tıbbi müdahalelerin zorluklarını ve genellikle faydasız olan bu müdahalelerin potansiyel acısını yakından deneyimledikleri için, daha az agresif tedavileri ve son anlarında konforu ve huzuru önceliklendirmeyi tercih ederler. Ayrıca, doktorlar bilinçli kararlar almak ve tercihlerini savunmak için gerekli bilgiye ve kaynaklara sahiptirler.
Bu makalelerde paylaşılan doktorların son anlarını ele alma perspektifi, son anlarını düşünme ve yönetme şeklimizi yeniden düşünmemize neden olur. Bunlar, kendi son anlarımızın tercihlerini açıkça tartışma gerekliliği, ileri yaşam planlamanın önemi ve terminal hastalıkla karşılaşıldığında yaşam kalitesini önceliklendirmenin faydaları hakkında düşünmemizi sağlar.
Son yıllarda önemli bir değişiklik, hospis ve palyatif bakımın öneminin kabul edilmesidir. Hospis bakımı, ölümcül hastalığı olan hastalara sağlıkta sonuçsuz tedaviler yerine konfor, insanlık onuru ve destek sunmayı hedefler. Araştırmalar, hospis bakımı alan insanların sıklıkla aynı hastalığa sahip olan ve aktif tedavi arayan insanlardan daha uzun yaşadığını ve daha iyi bir yaşam kalitesi yaşadığını göstermiştir.
Bu makalelerde paylaşılan doktorların yaklaşımları, son anlarımızı nasıl düşündüğümüzü gözden geçirmemiz gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu, son anlarını çevreleyen seçimlerin ve kararların yaşamın herhangi bir maliyetinin üstünde uzatılmasından ziyade huzur içinde ve anlamlı bir geçişin sağlanmasına odaklanması gerektiği anlamına gelir. Doktorların deneyimleri ve tercihleri, hepimiz için önemli dersler sunar. Bu, kendi son anlarımızın tercihlerimiz hakkında açık konuşma ihtiyacını, ileri yaşam planlamanın önemini ve terminal hastalıkla karşı karşıya geldiğimizde huzur içinde ve anlamlı bir geçişin sağlanmasının faydalarını düşünmemizi teşvik eder.
Sonuç olarak, Ken Murray tarafından yazılan “Doktorlar Nasıl Ölür” makalesi ve doktorların son anlarında aldıkları sağlık hizmetleri üzerine Harvard araştırması, sağlık sistemi içinde benzersiz bir perspektife ışık tutmaktadır. Bu, bilinçli karar vermenin, açık iletişimin ve son anlarında konfor ve insanlık onurunu önceliklendirmenin önemini vurgular. Bu görüşler, son anlarını düşünme ve yönetme şeklimizi yeniden değerlendirmemize neden olur ve huzur ve anlamlı bir geçiş sağlama konusunda hospis ve palyatif bakımın değerini düşünmemizi teşvik eder.
Nil Taşkın