The Danish Girl

The Danish Girl

The Danis Girl filminde Eddie Redmayne ve Alicia Vikander

Aynı zamanda bir reklam yönetmeni The King’s Speech (izlemiştim güzel filmdi) ve Les Misérables gibi filmlerin de yönetmeni olan 1972 doğumlu İngiliz yönetmen Tom Hooper‘ın 2015 yapımı The Danish Girl filmini izledim. Hemen baştan söylemek lazım film oldukça güzel. Başlama tuşuna basıyorsun ve akıyor gidiyor. Sosyal medya ve akıllı telefon çağının hastalığı konsantrasyon bozukluğu yaşayanların bile rahatça izleyebileceği bir film. Uzun da değil 1.60 dakikalık bir film. – IMDB

Eddie Redmayne rolünde çok başarılı, cast için çok doğru bir seçim olmuş. Alicia Vikander’i daha önce sadece Tv röportajlarında görmüş ve sempatik bulmuştum. İzlemesi keyifli bir oyuncu ve yüz. Amber Heard bile sırıtmamış filmde, kendi partici karakterine yakın bir rolde olduğu için uyum sağlamış rolüne.

Film 1920’ler Avrupası’nda ve Danimarka’da geçiyor. 1933 yılında yayınlanmış bir hatıratın filme aktarımını izliyoruz. O nedenle de konu çok gerçekçi işlenmiş.

Çift cinsiyetli doğmuş Danimarkalı bir ressamın cinsiyeti üzerine sorgulamalarını, kendini arama sürecini izliyoruz. Çift cinsiyetli doğusuna filmde yer verilmemiş ama onun dışında hatırata genelde sadık kalınmış. Bir de eşi Gerda’in yaptığı resimler filmdeki oyunculara benzesin diye yeniden yaptırılmış, Yani filmde orijinal resimleri görmüyoruz, Balerinin resmi dahil (Amber Heard’ün yüzüne benzesin diye bu da yeniden yaptırılmış).

1920’ler için bu konular çok net bilinmediği için ve çift genç yaşlarda tanışıp evlendikleri için, aralarındaki sevgiyi ve bağı anlıyor ve anlamlandırıyoruz. Genç yola çıktığınız birinin başına böyle bir şey geldiğinde destek olmak istemeniz anlaşılır. Ama günümüzde 21. yy’da artık kendini gizleyerek yapılan evlilikleri anlamadığımı ve kadını kandırmak anlamına geldiği için onaylamadığımı belirteyim. Hala az sayıda da olsa olabildiğini varsayıyorum çünkü (Bruce Jenner/Caitlyn Jenner ve Kris Jenner örneğinde olduğu gibi).

Muhtemelen Avrupa’daki ilk cinsiyet değiştirme ameliyatlarından biri de anlatılıyor filmde.

OKU:  Bilinçli Sadakat Aşkın Göstergesidir, Mecburi Sadakat Değil

Ah ve elbette bir saati aşkın feminen ve kadın enerjisi dolu bir atmoser izledikten sonra Matthias Schoenaerts‘in maskülinitesi çok yakışıyor filme ve resmen bir boşluğu dolduruyor. Elbette çok feminen, kadın enerjili ortamları da seviyorum ama hayatın doğal akışı içinde kadın erkek enerjisinin dengesi bana daha doğru geliyor. Oyuncu 1977 doğumlu, boyu da 6’2″ izlemenize vesile olabilir diye belirtiyorum.

Filmin, oyunculukları, estetiği, renkleri, manzaraları hepsi yerli yerinde.

* * *

18 yaşını geçmiş bir bireyin -şu kısa yaşam süresinde ben anlamsız bulsam da- cinsiyet değiştirmek için ameliyat olmak istemesini anlarım ama daha 4-5 yaşındaki çocukların bile kendi cinsiyet algılarının oluşmayacağı yaşlarda cinsiyetlerine karar verilmesini doğru bulmuyorum açıkçası. Günümüzde çılgınlar gibi hormon kullanmayı, çok basit bir olay gibi ameliyat kararları alınmasını benim gibi Harry Potter kitap serisiyle tanınan ünlü İngiliz yazar J. K. Rowling de eleştiriyor uzun süredir. Ama o da yanlış anlaşılıyor maalesef. Oysa her ikimiz de kimseye cinsiyetini veya cinselliğini kalıplar ve dogmalar içinde yaşasın demiyoruz. Sadece, bu alınan kararların kişilerin sağlığı üzerine olumsuz etkileri olabilir diyoruz.

Nil Taşkın