Hangi Öğretmenlerin Günü Kutlu Olsun?
Hiç şüphe yok ki, bilinçli çocuk yapan birçoğunuz kendi genlerinizin geleceğe aktarımı olarak dünyaya getirdiğiniz öz çocuklarınıza bile 365 gün 24 saat tahammül etmekte zorlanıyorken.. genellikle çok da yüksek olmayan ücretler karşılığında onlarca çocukla günlerini geçirip, onlara bir şeyler öğretme çabası içinde ömürlerini tüketen iyi niyetli, vefakar, heyecanlı ve mesleğini severek yapan tüm öğretmenlerin…
Bununla birlikte, bir toplum eğer 50 yıl öncesinde bulunduğu yerden çok daha geriye gitmişse, bunun suçlusu mutlaka ki önemli ölçüde aydınlarının, entelektüellerinin, medyasının ve biraz da öğretmenlerinindir… O nedenle bir daha soruyorum, hangi öğretmenlerin günü kutlu olsun?
Öğrencilerine ezbere verilmiş bilgiler değil, doğru bilgiye ulaşma yolunu öğreten, sorgulama becerisi kazandıran, merak duygusu aşılayan, öğrencilerini destekleyip teşvik eden, iyi ahlak ve erdemlerden söz edip bunların değerini anlatan… “Tabula rasa”, birer “boş beyin” olarak ellerine teslim edilen minik beyinlerde yeni pencereler açan, beyin hücrelerini onları geleceğe en iyi şekilde hazırlanmalarını sağlayacak, kolaylaştıracak yararlı bilgilerle dolduran, insan soyunun ve özelde Türk milletinin geleceğini eğittiklerinin bilincinde olan her çağdaş ve sevgi dolu öğretmenin günü kutlu olsun!
* * *
Kendi adıma ise, bana okuma yazmayı öğreten, ilk üç senemi geçirdiğim Kültür Koleji‘nde ilk öğretmenim olan, her zaman sevgiyle andığım Nermin Tahaoğlu‘nun…
İstanbul, Bakırköy, İncirli’deki Ömür Lokantası’nın da bulunduğu E-5 Karayolu’nun hemen gerisinde köşedeki büyük bina Kültür Koleji‘nin ilk binasıdır. 70’lerin sonu, ülkeye ve İstanbul’a anarşi ortamı hakim, okul yönetimi ilkokul çocuklarının güvenliğinden endişe ediyor ve okulun ilkokul kısmını kapatma kararı alıyor. Böylece henüz mezun olmamış biz ilkokul öğrencilerini devlet okullarına dağıtıyorlar. Ve bu bina daha sonraki yıllarda Marmara Üniversitesi‘nin İşletme Fakültesi olarak hizmete devam ediyordu…
Daha sonra devam ettiğim Bakırköy, Kartaltepe Mahallesi’ndeki Mustafa Necati İlkokulu‘nda beni mezun eden öğretmenim Güzin Onur ile ise çatışmalı bir kaç sahnemiz var… Beni ben yapan, karakter özelliklerimi gösteren önemli olaylar olarak hafızamda ve çocukluk anılarımda yer etmiş olan… oralara girmiyorum şimdi. Ama, arada ‘sıra dayakları’ olurdu mesela, cetvelle büzgülü parmak uçlarına vurulurdu. Normal gelirdi, şimdi mümkün mü bilmem. Bir keresinde de, hem de veli toplantısının olduğu bir gün, Kolej‘den birlikte geldiğim sıra arkadaşım Hakan Başak ile benim ağzımı koli bantı ile bantlamıştı, çok konuştuğumuz için. Beni rahatsız eden bir anı olarak geçmedi kişisel tarihime, muhtemelen hatamızın farkında olmamdan. Benim hafif asiliğimden kaynaklı çatışmalarımıza rağmen Güzin öğretmenimi de sevgiyle anıyorum.
Eminim öğretmenleriyle çok daha kötü anıları olan çocuklar vardır. Ben şanslı sayıyorum kendimi, öyle nefret ettiğim bir öğretmenim olmadı, ruhumda yaralar açacak olaylar yaşatan durumlar yaşamadım ama bunu yapan öğretmenler ve bazı öğretmenlerini nefretle ananlar olduğunu biliyorum.
Elbette, Bakırköy Ortaokulu‘ndaki edebiyat öğretmenim Saliha Kaplan. O dönem yazdığım acemi şiirlere bakıp ‘Orhan Veli etkisi var sende’ dediği için, önemseyip arkadaşlarına okuttuğu için… kısaca değer verdiği için…
Yine Bakırköy Lisesi‘ndeki edebiyat öğretmenim Sevgi Çırban‘ı
Ve İstanbul Üniversitesitesi, Antropoloji Bölümü‘nden hocam Prof. Dr. Taylan Akkayan‘ı her zaman sevgi ve saygı ile anarım.
Bende sevgi, saygı, sempati öyle bol kepçeyle değil, her zaman sadece hak edenlere.
* * *
Son olarak, hiç durmadan bana hayat dersleri veren annemi, daima “benden sonra” kalıbıyla öğütlerini eksik etmeden ve yaşayabileceğimiz hemen her duruma karşı önceden öğütlerini sıraladığı ve uyardığı için…
İlk öğretmenim, entelektüelliğinin hayranı olduğum babamı da, bana okuma aşkını öğrettiği, güzel kütüphanesi ile ufkumu açtığı, sorgulamayı aşıladığı, dünyaya herkesin baktığı pencereden bakmamayı öğrettiği için anmadan geçemiyorum… keşke ondan hayat dersleri alacak kadar daha çok birlikte zaman geçirme şansımız da olsaydı yeryüzünde…
* * *
Son söz olarak... Atatürk‘ün sadece adını anarak onu yaşatamaz, ideallerine hizmet etmiş olmazsınız. Babasız bir çocukluk geçirmiş, maddi sorunlar yaşamış, hastalıklar, ölüm tehditleri, idamlar, suikastler atlatmış… ama öğrenmekten, kendisini geliştirmekten bir an geri durmamış. Onca savaşların, devrimlerin arasında hiç durmaksızın daima okumuş yazmış, öğrenmiş öğretmiş birinin izinden gitmek ancak kendini geliştirmekle, yani okumak, ufkunu açmakla olur.
Gelecek kendini yenileyenlerin ve öğrenmeye açık olanların olacaktır.
“Eğitimdir ki; bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.” – M. Kemal Atatürk
14 Aralık 2015’de gelen güncelleme: Bu yazıdan 21 gün sonra ilkokul öğretmenim Nermin Tahaoğlu Ateş bana Facebook‘tan ulaştı! Hem şaşırdım hem çok sevindim. Internetin ve Sosyal Medya’nın gücü. Nermin öğretmenimi eminim benim gibi tüm sınıf arkadaşlarım iyilikle, sevgiyle anıyordur. Her zaman çok güzeldi, çok zarifti, çok şıktı ve bize karşı çok sevecendi. Evlilik gibi bir nedenle sanırım bizden ayrıldığında yerine gelen öğretmen hanım ne yaptıysa da kendisini bize sevdiremedi maalesef. Sınıfın tamamı sürekli olarak Nermin öğretmenimizi geri istedik, sanırım hem küçük çocuk psikolojisi hem öğretmenimize alışıp sevdiğimizden.
Biz sınıfça işi uzattığımız için, yeni gelen öğretmen hanım, “Beni neden sevmiyorsunuz?” diye tüm sınıfa anket yapmıştı hatta ve biz de utanmadan tüm sınıf, nedenlerimizi yazmıştık. O da aslında cevval, süslü bir hanımdı, esmer, hafif kilolu. Ama biz bir kez antipatik bulmuşuz.. kolormatik gözlüklerinden, kırmızı ojelerinin üstüne sürdüğü pırıltılara kadar (dönemin modası) sevmeme nedeni olarak yazan vardı. Komik tabii, bizler de 8-9 yaşında çocuklardık nihayetinde. Bir sene de bu yeni öğretmenimizle birlikte okuduk ve güzel tatlı anılarımız oldu onunla da elbette…
Nil Taşkın