Lale Devri (1718 – 1730), McCarthy Dönemi (1950’ler)
Halkın büyük bir kısmı zor durumdayken İstanbul’da bazı devlet adamlarının rahat ve lüks bir yaşam sürdürmeleri, eğlenceye düşkünlükleri huzursuzluklara sebep oluyordu. İran savaşı sırasında Sultan’ın para karşılığı alınan kaleleri sattığı söylentisi üzerine, halktan Sultan’ın sefere çıkması isteği gelmişti. III. Ahmet, göstermelik bir sefer alayı düzenledi. Akşam olunca kayıklarla saraya geri döndü. Bu durumun anlaşılması bardağı taşıran son damla oldu. Patrona Halil isimli bir yeniçeri; bu durumdan memnun olmayan halkı da yanına katarak isyan çıkardı. İsyan sonucu Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, idam edildi ve yakınları öldürüldü. Köşkler ve saraylar yakıldı. Lale bahçeleri yok edildi. Padişah III. Ahmed, tahttan indirildi ve yerine I. Mahmud getirildi. Devir teslim sırasında III. Ahmet; yeğeni I. Mahmud’a şu ünlü sözü söyledi:
“DEVLETİ EHLİYETSİZ SADRAZAMLARA TESLİM ETME”
Günlük rutin hayatınızı bozun demiyorum, eğlencenizi de kesin demiyorum ama tercih denen bir makanizma var! Protesto ve tavır alma kabiliyetimiz olsa 12 yıldır yanlışları en ön sıralardan desteklemekte olan eğlence dünyasının ünlülerine gerekli miktarda tavır kor, ürünlerini almaz, konserlerine gitmez, yaptıkları ile yüzleşmelerini sağlardık… ama bizde bu tavır kabiliyeti malesef yok. Dolayısıyla para kazanmak için inanmadığı politikaları, Türkiye’yi tehlikeye sürükleme pahasına desteklemekten niye geri dursun ki bu insanlar, nasılsa yaşamlarında, kazançlarında, gördükleri saygıda herhangi bir değişiklik olmuyor sayenizde…
MCCARTHY DÖNEMİ
Soğuk Savaş yıllarında ABD Temsilciler Meclisi’nde Amerika’ya Karşı Faaliyetler Komitesi, Amerikan toplumu kadar Hollywood‘u da etkilemişti. Senatör Joseph R. McCarthy ve arkadaşlarının 1950’li yılların sonuna değin sürdürdüğü komünist “cadı avı” sebebiyle birçok Hollywood çalışanı takibata uğramış, sorgulanmış, hapse girmiş; işten atılmıştı. Film endüstrisinde çalışan onlarca oyuncu, yönetmen ve senarist kara listeye alındı. Bizim son yıllarda yaşadıklarımıza çok benzer şeylerdi yaşananlar.
1951 yapımı “İhtiras Tramvayı”ndaki rolüyle ödül alan Kim Hunter‘ın törenden kısa bir süre önce meslektaşları tarafından ihbar edilmesi Akademi üyelerini zor durumda bıraktı. Komünist diye anılan bir oyuncunun Oscar heykelciğini kaldırması istenmiyordu. Meclis, benzeri bir durumun tekrar yaşanmaması konusunda Akademi’yi uyardı. 1952’de Komite’de sorgulanan ünlü yönetmen Elia Kazan (Elya Kazancıoğlu, Kayserili bir Karamanlıydı) ifadesinde meslektaşlarını ihbar ettiği gerekçesiyle ağır eleştirilere uğradı. Ta ki 1999 yılında kendisine onur Oscar‘ı verilene kadar da Hollywood’dan dışlanmıştı. Oscar almaya sahneye çıktığında da salonda bulunan Nick Nolte ve Ed Harris gibi bazı isimler yerlerinden kalkmadıkları gibi alkışlamadılar da.
Biz Türklerde ne yazık ki ünlü, şöhretli, güçlü insana tapma huyumuz yüzünden en olması gereken yerde bile, bir türlü tavır almayı ve protestoyu becerememe hali var. Daha geçen 29 Ekim, New York Başkonsolosluğu’ndaki Cumhuriyet Bayramı kutlamasında, Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı tavırları malum, yandaş ve Akil Yılmaz Erdoğan‘ın yeteneksiz oyuncu karısıyla resim çektirmek için bizim Atatürkçü hanımlarımız yarışa girmişlerdi… Sözleri ile hayatları ve eylemleri her zaman çelişen halkım…
İnsanların hayatta bir duruşları, hayata karşı bir bakışları olur ve bu duruş ve bakış, asıl zor zamanlarda kendini gösterir. Elia Kazan’a yapılan kadar bir ayrımcılık yapalım demiyorum ama Amerikalılardaki gurur ve tavır kabiliyetinin yüzde 10’u bizde de olsaydı da, hak etmeyen ünlüye hak etmediği değeri keşke vermeseydik diyorum.
#McCarthyEra #EliaKazan #TulipEra #LaleDevri
Nil Taşkın